DÜZCELİ OLMANIN ERDEMİ
İlhan Genç[1]
Düzceli olmak muhacereti, muhacirliği, göçmenliği kısaca göç olgusunu yaşamak ve yaşatmaktır. Bu diyarda hiç kimse birbirine öteki muamelesi, tavrı ve kibri göstermez. Çünkü bu topraklara ilk gelenler, Ziya Gökalp’in tesanüt yani dayanışma ilkesine bağlayarak izah ettiği farklı etnik grupların birlikte yaşama psikolojisini benimseyip çocuklarına da öğretmişlerdi. Çerkez kökenli değilim, ancak Çerkez ve diğer tüm etnik kültürlerden arkadaşlarımızla, kardeşlerimizle bir arada yetiştik. Ekmeğimizi, aşımızı paylaştık, tarlalarımızda, bahçelerimizde, köylerimizde komşu olduk, kaynaştık. Sabah uyandığımızda selamlaştık, hasta olan varsa derdiyle ilgilendik, hayırlı sabahlar olsun dedik ve sonra birbirimizle gerektiğinde imece usulü iş birliği yaptık. Gün akşam olunca günün yorgunluğunu gidermek üzere şakalaştık, akşam yemeği için o bize biz ona Rumeli’den gelen göçmen komşularımızın kümbet dedikleri sobalarında pişirdiğimiz sıcacık ekmeğimizi ikram ettik. Düğünlerimiz oldu hediyelerimizle katıldık, cenazelerimiz oldu hemen gidip taziyede bulunduk, gece yanlarında kalarak yalnızlıklarını paylaştık. Rumeli’den 1950’li yılların başında göçmen olarak gelen şimdi doksan beş yaşındaki Gülsüm Teyzemiz hâlâ anneme ilk geldiklerinde kendilerine gösterdikleri alakayı anlatırmış; sonra kap kacak verdiklerini, sonra yiyecek giyecek yardımı yaptıklarını eklermiş. Biz neredeyse dördüncü kuşağın yaşadığı Düzce’de en çok, şimdi artık anlatılmayan göç hikâyelerini dinleyerek büyürdük. Son yıllarda ülkemize ve Düzce’mize Irak, Suriye, Afganistan’dan bir şekilde gelen sığınmacıları gördükçe empati yaparak onlara merhamet gösterenlerimiz hiç de az değildir. Çünkü yüz yüz elli yıl önce de bu topraklardaki göç dalgasının özneleri bizim atalarımızdı. Empati yapmak duyguların en asillerindendir. Çeşitli nedenlerle göç yolculuğuna çıkmış olmak Düzce’de anlaşılır bir duygudur.
Kültür tarihçileri kültüre dair çok çeşitli teoriler iler sürerler. Siyaset, din ve dil kavramları kültürün en çok yönlendiricisi olurmuş. Bunların yanında komşuluk ilişkileri de son derece dönüştürücü işlevler taşırmış. Bilindiği üzere Rus Çarlığı 1880’lü yılların başında bir Ruslaştırma ve Hıristiyanlaştırma politikası uygulamaya başlamış ve Çerkezleri de bu kapsamda baskı altına almıştı. Çerkez liderler ya Ruslaşma ve Hıristiyanlaşma politikasını kabul ederek eriyip kaybolacaklar, ya da politika geliştirerek en azından varlıklarını koruyacaklardı. Muhtemelen o liderlerin kurdukları bağlantılarla Osmanlı Devleti onları kendi topraklarına davet etmişti. Kaynaklara göre 21 Mayıs 1860 yılından itibaren 1914 yılına kadar çok yoğun şekilde Çerkez nüfusunun göçleri başlamış ve Osmanlı Devlet yetkilileri de onların bu topraklara gelmelerini cazip kılacak şartları ve ortamları hazırlamışlardır. Çok cesur ve iyi yetişmiş Çerkez toplumu dini ve kültürel bakımdan Osmanlı topraklarına intibak etmede zorlanmadı. Osmanlı iskân politikası çok stratejik esaslara göre hazırlanmıştı ve Çerkez nüfusu, jeopolitik bir çerçevede tarım, ekonomi, savunma, askerlik gibi temel ilkeler göz önünde bulundurularak devletin tüm coğrafyalarına iskân edilmişti. Düzce de bu iskân edilen sahalardan birisiydi ve özellikli bir iskân bölgesiydi.
Geçen yüzyılda Modernizm çok çeşitli kültür ve dilleri eritmeyi hedeflerken Postmodernizm dünyada dil ve kültürlerin kaybolma tehlikesine dikkat çekmeye başladı. Üniversitelerin filoloji bölümleriyle sosyoloji bölümleri bu tehlikeyi bertaraf etmeliydiler. Düzce Üniversitesi olarak Düzce’mizin sadece Çerkez kültürü alanında değil çok sayıda etnik kültüre ev sahipliği ettiğini biliyoruz. Büyük çileler ve meşakkatler çeken ilk nesil göçen insanların çocukları bu vatanın özbeöz çocukları olarak, vergilerini veriyorlar, askerliklerini yapıyorlar, şehit düşüyorlardı. Düzce şehir kültüründe olduğu gibi köy ve kasaba kültürlerinde de insanlar komşuluk, akrabalık ve hısımlık kavramlarıyla bir asırdır sürekli bütünleşiyorlardı. Ne yapabilirdik? sorusunun cevabını bulmak üzere o zamanki Rektörümüz Prof. Dr. Funda Sivrikaya Şerifoğlu ile birlikte bir çaba içine girdik. Ve ilk olarak Düzce’de mevcut derneklerden Çerkez, Gürcü, Abhazya ve Kırımlıların kurdukları derneklerini ziyaret ederek onlarla ilgili olarak neler yapılabileceğini istişare ettik.
İlk planda Çerkez, Gürcü ve Abaza dili ve edebiyatı bölümlerini açmak için hazırlıklar yaparak Senato gündemine aldık ve YÖK nezdinde girişimlerde bulunduk. Bölümleri açmak için öğretim elemanı gerekiyordu ve bunun için Adıge Cumhuriyetin temaslarda bulunmak üzere 2013 yılı Mart ayı başında Rektörümüz Prof. Dr. Funda Sivrikaya Şerifoğlu, Fen Edebiyat Fakültesi Dekanı olarak ben, Yabancı Diller Yüksek Okulu Müdürü Yard. Doç. Dr. Yusuf Şen ve Düzce Adıge Kültür Derneği Başkanı Murat Caymaz’dan oluşan bir heyetle Maykop’a gittik. Türkiye’den ve Düzce’den gelmiş olmak oradaki Çerkez kardeşlerimizi çok duygulandırmıştı ve bizler de çok duygulandık. Gözyaşı dökenler olmuştu, heyetimize son derece itibar gösterdiler, her anımızı birlikte paylaştılar. Özellikle Adıge Devlet Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Hunago Raşit Bey bize hüsn-i kabul gösterdi, resmi protokolle ağırladı. Bölümün kurulması aşamalarındaki özellikle öğretim üyesi teminini kısa zamanda çözdü ve ardından Mira Khachemizova, Suzanna Shkhalakhova ve Ruzanna Doleva Hocalarımızı Düzce’ye göndererek eğitim öğretimi başlatacak düzeye gelmemizi sağladı. Şimdi bir hayal gibi gözüken tüm engelleri aşarak lisans programını hazır hale getirdik. Lisans sürecini başarmış olmamızın ardından Yüksek Lisans ve Doktora programlarımızı da hazırlayarak o süreci de tamamlamış bulunuyoruz.
Bu bağlamda Saygıdeğer Rektörümüz Prof. Dr. Nigâr Demircan Çakar’ın himayelerinde ve maddi manevi desteğiyle Çerkez Dili ve Edebiyatı Bölümümüz Dr. Öğretim Üyesi Fehmi Altın’ın öncülüğünde 13-15 Mayıs 2016 tarihlerinde Uluslararası Adıge Filolojisi Sempozyumu düzenledi. Yurt içinden ve yurt dışından katılan bilim insanlarının sundukları bildiriler kitap olarak da yayınlandı. 18-20 Ekim 2019 yılında da yine Üniversitemiz böyle bir etkinliğe ev sahipliği yaparak son derece verimli bir sempozyumu daha gerçekleştirdi.
İlk adımı atmak, ilk fidanı dikmek çok önemlidir denir. İlk attığımız adımımızdan, ilk fidanı diktiğimiz o günlerden bugünlere kadar tüm emeği geçenleri tebrik ediyorum.
[1] Prof. Dr. İlhan Genç, Düzce Üniversitesi Rektör Yardımcısı ve Fen Edebiyat Fakültesi Öğretim Üyesi.