Dil ile edebiyat birbirine bağlıdır. Dil ve yazı varsa edebiyatta var olur. Dil bir halkın tarihinin ve kültürünün temel taşıdır. Dil medeniyetin bir göstergesidir. Adıge dil biliminin ilk bilim insanı, ilk profesörü Çeraşe Zeynep “Dil halkın canıdır” demiştir.

Dilin taşıyıcısı sözcüklerdir. Dilimizde yer alan yazmak, kitap, kâğıt, harf gibi sözcükler tek bir kökten türemiştir. Dilimiz çok eski olmasına ve yazı ile ilgili sözcükler dilimizde yer almasına rağmen yazı dilimizin olduğuna ilişkin kanıtlar henüz yeterli değildir. Dolayısı ile bu hususu şimdilik bir kenara bırakalım.

Adıgelerin zengin lehçe ve şivelere sahip olduğu herkes tarafından bilinir. Bugün bile yaşadıkları her yerde bu zengin konuşma biçimlerine rastlanır.

Günümüzde tüm dünyada insanlar artık yeteri kadar okumuyor, okumayı terk ediyor diye şikayetler duyulmaktadır. Adıgeler de bunların içinde yer alıyor. Fakat bizim gibi dünyaya dağılmış- dağıtılmış halkların düşüncelerini, fikirlerini birbirlerine ulaştıran yazıdır, kitaptır, edebiyattır.

Edebiyatımızın başlangıç yılı 1923’tür. Adıgey’de yazı dilinin temeli atılıyor, Adıge Mak (Adıge sesi) adlı gazete çıkmaya başlıyor. Bu gazetede ilk yazarlarımızdan olan Çeraşe Tembot ve Hatko Ahmet’in yazıları yer alıyor.

Tüm Kuzey Kafkasya’da yazılan ilk roman, Çeraşe Tembot’ın yazdığı ”Nasipin Yolu” adlı romandır. O şöyle demişti: Adıgeler eğitimli olmalı en çok da kadınları bu konuda bilinçlendirmelidir. Tembot, en son romanı ”Tek Atlı” dahil neyi yazdıysa, daima Adıge kadınını yüceltmiş ve onun isteklerini dile getirmiştir.

Tembot’un arkadaşı Hatko Ahmet’in, -her ne kadar yaşamı kısa olduysa da (37 yıl yaşadı)- ”Yaşlılığımda Bana Yanlış Adım Attırmayın” adlı şiirinde ”Kitabı eline al, içindekini oku, kahrolsun cahillik”diye yazmaktadır. Küçükler için yazdığı eserde: ”Gidelim, okula gidelim, dağların tepesinde oturan da dere kenarında ikamet eden de, gidelim okulumuza…” demektedir. Diğer şiirlerinde de Adıgelerin en çok ihtiyaç duyduğu eğitim konusu yer almaktadır.

İkinci Dünya Savaşı başladığında yazı yazmaya başlayan gençler cepheye gittiler. Onlardan biri de Borej oğlu Andırhuay Hüseyin’di ve yaşamı 2Ӏ yaşında sona erdi. Rusya da en üstün unvan olan ”Sovyetler Birliği Kahramanı” unvanı ilk defa ona verildi. ”Yaşarken Bana Saygı Gösterin” adlı küçük kitabı Jane Kırımıze tarafından sonradan yayımlandı.

Daha sonra Savaştan dönenler Adıge Edebiyatını geliştirdiler. Hadegatle Asker, Levsten Yusuf, Yevtıh Asker, Kestene Dimitri, Jane Kırımıze gibileri.

Meşbeşe İshak’ın güçlü şiirleri 1950’li yıllarda Adıge Edebiyatında yer almaya başladı. Savaş yıllarında o henüz çocuktu. ”Yaralar”, ”Dul Kadınlar” adlı şiirlerinde savaşın acılarını yansıttı. ”Ey Annem sende dul kadınlardan birisin” diyerek yazılar yazdı. Korkunç Savaşta sağ kalanlara ”Güçlü İnsanlar” diye söz etti.

Şair Beretere Hamid pek çok kitap yayımladı. Çeviri işinde de beceriliydi. Gürcü şair Şota Rustaveli’nin ”Kaplan Postlu Şövalye” adlı eserini mükemmel bir biçimde çevirdi.

1960’lı ve 1970’li yıllarda Adıgey Devlet Enstitüsü’nün Adıge Bölümünü bitirenlerden bazıları Edebiyat alanında yer almaya başladılar. Kuyeko Nalbiy, Kumpıl Kadırbeç, Nehaye Ruslan, Bağ Nurbiy.

1980-2000 yılları arasında birkaç genç Moskova’daki en yüksek Edebiyat Enstitüsünde okudu. Onlar Edebiyatımızı zenginleştiriyorlar: Hunago Said, Kuy Şıhambiy, Çenişh Molidhan.

1990’lı yıllar ülkemiz için zor yıllardı. Ekonomi, politika bozuldu. Adıge ülkesi de bu zorluklardan etkilendi. Gençlerin dünyaya bakış açıları değişti. Dil ve geleneklerimizde bazı noksanlıklar oluşmaya başladı.

Edebiyat eleştirmenleri de Adıge Edebiyatı üzerine konuştular, yazdılar. İlk önce Profesör Kunıj Muhammet ile Profesör Şhalaho Abu ve daha sonra onların öğrencileri olan Şeşe Kazbek, Çuamıko Tırkubiy, Peneşu Vuçujuk ve diğerleri bu alanda çalıştılar.

Yenemıko Mevlüd’ün ”Dağlı Düşünceleri” adlı kitabı Diasporadakilerin psikolojisini bize anlatıyor.

Adıgeler nerede yaşarlarsa yaşasınlar düşünsel çalışmalarını bırakmadılar. Nerede olursa olsun üretilen eserlerin tümünü toplamanın zamanı geldi.

Adıge Edebiyatı övünç duyulacak bir gelişim gösterdi. Ancak bu konuda düşüşler var. Sanırım bunun da pek çok nedeni var.

Acaba toplumsal mirasımız olan anadilin anlamı azalıyor mu?

Anadili Açısından bir düşüş, fakirleşme olursa akıl da düşünce de fakirleşir diyorlar. Kalbindekini ifade etme açısından en doğru ifade şekli anadili ile yapılandır demişti büyük Rus yazarı Tolstoy.

Öte yandan aydınlar, dünyada var olan dillerin giderek azaldığını ifade ediyorlar. İki haftada bir, bir dil yok olmakta. Adıge dili de bu kaybolma sırasının içindedir. Peki biz ne yapmalıyız? Gelecek 50 yıl içinde ne olacak?

Günümüzde seni özgür kılacak olan mesleki eğitimindir. Seni koruyacak olan da dilindir. Dünya kültürü ile tanıştıracak olan da edebiyatındır. Örneğin, Nart Destanlarını, yazıldığı dilde okumak için Adıge dilini öğrenen kişi dünya kültürünün özgür bir üyesidir. Asla unutmamamız gereken yazı dilimizin- edebiyat dilimizin, bize miras olan dilimizin ve kültürümüzün koruyucusu olduğunu unutmamamızdır.

Halkın içinden büyük bir yazar çıkarsa edebiyat dili de ona bağlı olabilmektedir. Rus dili Aleksandır Puşkin’e bağlıdır. Dante’nin yazıları sonrası İtalyanların edebiyat dili oluşmuştur. Bizimde klasiklerimiz var: Çeraşe Tembot, Şocentsuk Ali v.b.

Dünyada ulusal edebiyatlar arasında köprü kurmak için toplantılar yapılmaktadır. Eriştikleri noktaları ortaya koyarak birbiriyle olan bağlantılarını güçlendirmek için çabalıyorlar. Söz gelimi 2019 yılında coğrafi olarak birbirine uzak altı ülkenin yazarları bir araya geldiler.

Dünyaya dağılmış olan Adıgeler buna benzer bir toplantı yapabilseydi ve bu toplantının sonuçları dilimizin korunmasına katkı sağlamaz mıydı?

Günümüzde, Diasporanın temsilcileri, Adıge Edebiyatını zenginleştirme olanağına sahipler. Düzce Üniversitesinin başlattığı bu güzel çalışma, Allah’ın izniyle büyük yarar sağlayacak. Dil ve edebiyat eğitimi alanlar çoğaldıkça içlerinden yazarlar, şairler çıkacaktır. Tek bir yazı ve edebiyat dilini gençlerimize kazandırırsak düşüncelerimizin gerçekleşeceğini ümit edebiliriz.

Yeniden toparlanmak, kendimize gelmek istiyorsak;

a.) Tek bir alfabeye ihtiyacımız var-Okumak ve yazmak için.

b.) Tek bir yazı-edebiyat diline ihtiyacımız var-Dünya kültürü ve medeniyetleriyle bağlantı kurmak için.

c.) Birbirimizi dinlemeye ve anlamaya ihtiyacımız var-Bir araya gelmek ve toparlanmak için.

 

Paylaş:

Önerilen Makaleler

Bu siteyi kullanmaya devam etmeniz halinde Gizlilik Politikamızı ve çerez kullanımımızı kabul etmiş olursunuz. Aydınlatma metni

The cookie settings on this website are set to "allow cookies" to give you the best browsing experience possible. If you continue to use this website without changing your cookie settings or you click "Accept" below then you are consenting to this.

Close